Falcı kadının öldürülmesi, Akçaabat 25 Mayıs 2000

KADER MAHKUMU

Durağan geçen bir gündü. Öğle sonrasında ise bu monotonluğunu heyecanlı ses tonuyla yapılan telsiz anonsu bozmuştu. Bir yangın ihbarıyla ekipler göreve sevk ediliyordu. Olayı telsizden duyduğum an, olay mahalline yakın olduğum için ben de ihbar yapılan yere doğru yöneldim. Yangın mahalline vardığımda henüz itfaiye gelmemişti. Yan yana yer alan binaların birinin ikinci katındaki dairesinin kapı ve pencerelerden zifiri duman adeta dans edercesine fışkırıyordu. Yukarıya doğru dans edercesine uçuşan duman kütlesinin altında genç bir kadının feryadı yürekleri burkuyordu. Annem içeride yangının ortasında kaldı diye etrafı çınlatıyordu. Bunu feryadı duyar duymaz hızla yangın olan dairenin girişine ulaştım. Açık kapıdan dışarı uçuşan duman kütlesi içine pervasızca dalmıştım. İki adım atınca uçuşan dumanın yerini adeta duman renginde bir sütun almıştı. Göz gözü görmüyordu ve yönümü de kaybedeceğimi o an anladım. Hele ciğerlerimde müthiş bir yangı hissettiğim an ise kuvvetli bir şamar yemiş gibi kendime gelmiştim. Zira çok kısa bir süre sonra tamamen dumanın içinde kalarak boğulma tehlikesini ben de yaşayacaktım. Arkama dönüp baktığımda zifiri bir duman kütlesinin hızla her tarafımı kapladığını fark etmiştim. Kısa bir süre sonrasında duman yığını beni de dev bir ahtapot gibi tamamen kuşatacaktı. Bir anda büyük bir çaresizlik içinde olduğumu hissettim. Geri dönmekten başka çarem kalmamıştı. Geri döndüğümde ise artık yön belirlemekte imkansızdı. İçimdeki sezgiye kulak vererek kısa sürede giriş kapısına ulaşabildim. O an ciğerlerimdeki yangıyı daha keskin hissedebildim. Bu sırada itfaiye ekipleri de gelmişti. Artık tek yapılacak iş itfaiye ekiplerine yardımcı olmaktı. İtfaiyeciler yangını hızla söndürerek annenin bulunduğu odaya girdiler. Odadaki görüntü ise çok ürkütücüydü. Yangının ardından kadavralaşmış bir eşya yığınıyla bellekten silinmesi imkansız kömürleşmiş sıska bir ceset kalmıştı. Görünüşe göre maktul yataktan doğrulma cesareti bile gösterememişti. Ateşin kuşatıcı ve zabtedici kollarına anında teslim olmuştu. Yangının ardından zihnimizi uzun süre meşgul edecek, birçok sorular da ortaya çıkmıştı.Olay bir cinayetti ve vahşi şekilde işlenmişti. Maktul de sıradan bir hedef değildi. Öldürülen kadın çevrede nam salmış bir falcıydı. Ama neden gündüz vakitte ve uluorta öldürülmüştü? Dipdiri yakarak öldürmesindeki husumet ne olabilirdi? O anda evin kalabalık olması nedeniyle fail neden yakalanamamıştı? Yoksa hane halkının da mı bu işte parmağı vardı? İlk bakışta ağır husumete dayalı ölüm olması nedeniyle faile kolaylıkla ulaşabileceğimizi ümit ederken, ulaşmak hiç kolay olmuyordu. Sadece zihnimizde cirit atarak bizi zorlayan şüpheler yumağı vardı. Olayın ardından bütün işlerimiz bırakmış ve tüm gücümüzle bu işin çözümüne yönelmiştik.Hane halkının beyanına göre kadını öldüren fail iki kişiydi. Falcı kadına daha önce baktığı falı teyit için gelmişlerdi. Fail olduğu iddia edilen şahıs daha önce altının kaybolduğu için gelip fal baktırmıştı. Falcı kadın da şahsın kardeşini suçlamıştı. Şahıs bu defa hırsızlıktan suçlanan kardeşini de falcının yanına getirmiş ve yüzleştirmek istiyordu. Elinde de bir bidon vardı. Falcı kadın suçladığı kişiyi de karşısında görünce muhtemelen bir şey söylemekten kaçınmıştı. Bir an kızgınlığa kapılan fail bidonun kapağını açarak yanmakta olan kızgın sobanın etrafına bidonun içindeki sıvıyı dökmeye başlamıştı. Odayı keskin bir benzin kokusu kaplamıştı. Bir yandan da konuşmazsa diğer elinde tuttuğu çakmakla benzini tutuşturacağı tehdidini savuruyordu. Bu tartışma ortamında ilk çığlığı atan her tarafı bir anda kaplayan davetsiz ateş kütlesi olmuştu. Ateşi gören herkes can derdine düşerek evden dışarı fırlamışlardı. Elimizdeki en önemli bulgu görgü tanıklarının failin eşkali hakkında verdikleri bilgilerdi. Ama verilen bu bilgiler acaba doğru muydu? Yoksa hedef saptırmak için söylenen beyanlar mıydı? Dolayısıyla araştırmamız daha çok bu alanda yoğunlaşmıştı. Falcı kadın failleri daha önceden tanıdığı için fal baktırmaya gelen kişilerden olması muhtemeldi. Sıkı bir çalışmayla falcı kadının yanına gelip giden herkesi taramıştık. Hatta eşgale uyan bir şüpheli de bulmuştuk. Şüpheli tanıkların eşgal beyanlarına tıpatıp uyuyordu. Yaptığımız yüz yüze teşhiste de tüm görgü tanıkları hiç tereddütsüz fail bu şahıs demişlerdi. Şüpheli kişi o gün nerede olduğunu tam ispatlayamıyordu. Üzerinde yanık izleri de vardı. Nasıl yaktığını da açıklayamıyordu. Üstelik yanıktan ötürü doktora da gitmemiş, eczaneden yanık merhemi almayı tercih etmişti. Kısacası tüm deliller aleyhineydi. Fakat yaptığımız mülakatta şahsın tavır ve davranışlarına dayanarak gerçek fail olamayacağı kanaati oluşmuştu. Bu şahıs bu cinayeti işleyebilecek biri değildi. Vicdanen hiç rahat değildik. Bu kanaatimi vicdanen rahatlamak için Cumhuriyet Başsavcısıyla da paylaşmıştım. Onun verdiği cevap ise çok netti. Bu delillerle gelen bir şahsın kurtuluşu hiç mümkün olamaz diyordu. Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edilen şahıs tutuklanarak cezaevine girdi. Ancak çok uzun olmayan bir süre sonra şahsın gerçek katil olmadığı ortaya çıkacak ve gerçek adalet tecelli edecekti. Tahminen altı ay sonra gerçek fail başka bir suçtan ötürü teknik takibe düştü.  Boşboğazlığının kurbanı olmuştu. 

Çok ilginçti ki gerçek katil cezaevine giren şahsın tıpa tıp bir benzeriydi. İkisini yan yana koysanız en yakınları dahi karıştırabilirlerdi.  Artık çektiği altı ay mahrumiyetle kaderin mahkumu olmuştu.  25 Mayıs 2000, Akçaabat

inç Blog
Üniformam, Akçaabat 10 Mayıs 2000